Düşündüm de bateri çalmaya nasıl başladım diye? Gerçi çalıyorum da dememeliyiz aslında, çalmaya çalışıyorum diyelim, bateristlere ayıp olmasın… Sanırım tamamen şuursuzdum 🙂 Çünkü kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, hani dört ay öncesine kadar da hiç gelmedi nitekim. Baterinin varlığından bile haberim yoktu galiba. Neyse, nasıl başladığıma gelirsek, bak hala net hatırlayamıyorum, beni hipnotize etmiş olabilir sevgili hocam TEYMURALP MERTER FOSFOROĞLU. Net hatırladığım tek şey birden elimde bagetlerle baterinin başında olduğum. Ders 50 dakika, şu an hala ne yaptığımızı hatırlamıyorum ama çıkarken, sevgili hocamdan duyduğum şeyler hala yüksek ses ile kafamda yankılanıyor: Sende konsantrasyon yok, ritm nedir bilmiyorsun, ellerini ve ayaklarını zaten hiç kontrol edemiyorsun ve burada yazamayacağım bir kaç şey daha… Aslında bir tek beceriksizsin demedi, sadece yapabilirsin, git çalış dedi. Normalde dersten çıkarken egomun desteği ile yerlerde sürünebilecek durumdayken, muhteşem gerçeklerle yüzleşmemin ardından çalışayım bari dedim. Bende merak ettim sanırım yapabilecek miyim aceba diye? Normalde ders dışında çalışan bir yapım yok, kendisi bunu anlamış olmalı ki, beni odaya kitledi… 😉 Evet, aslında beni odaya kitlemedi, kitletti, “Işıl’cığım ben seni kitleyeceğim, hocamız öyle dedi” derken yönetici asistanımız beni kitledi ve yok oldu. Öyle bir odada bateri, el ve ayaklarını kontrol edemeyen ben, kendim, ritimsizliğim, konsantrasyonsuzluğum yalnız kaldık… Harika değil mi? Kaçış yolu denemedim dersem yalan olur, malesef imkansızmış, bodrum katında oda… Biraz daraldım, çokça fenalık geldi, yapamadım, arada yapabildim, yine yapamadım, bıktım, sonra bıkmaktan bıktım ve en sonunda çalıştım… Bu ne kadar sürdü hatırlamıyorum, bir saat veya iki saat olabilir, kilitli odadan çıktığım da öğrettiği ritimi çalabiliyordum…
Drum Fantasy Camp’a dönelim, ilk ders günündeyiz, dersi Thomas Lang verecek; dünyanın en iyi bateristlerinden ve daha önce bahsettiğim gibi 5 sene üst üste en iyi eğitmen ödülü almış hocamız… Sınıfın yaş ortalaması kendimi ve tatli arkadaşımı adını söylemeyeyim ve yine adını söylemeyeyim bir ablamızı çıkartırsam 7-13 arasında, belki daha düşük 🙂 En küçük bateristimiz 7, en yükseğimiz 40 yaşında… Kapatıyorum bu konuyu… Thomas’ın ilk bilmek istediği hangi seviyede olduğumuz idi, hepimize tek tek bateri çaldırdı ve seviyemizi öğrendi… Herkes kendi bildiği ve çalabildiği kadar çaldı, biz başlangıç seviyesindeyiz onu belirteyim. En son arkada oturan daha sonra tanıyacağım biri geldi ve muhteşem bir show yaptı. Thomas ve biz ‘wowww’ dedik ve kendisi geçti oturdu…
Thomas, daha sonra hepimize “Bugün bu dersten ne bekliyorsunuz ve ne öğrenmek istiyorsunuz?” diye sordu, herkesin cevaplarını tek tek tahtaya yazdı, uzun bir liste oldu. Ortak isteklerden başladı ve devam ettik…
Ortak isteklerden biri paradille… Paradille şu; left right left left, right left right right, çok basit aslında alışınca, enterasan olan şey Thomas Türçesini öğrendi, telaffuzu şu şekildeydi: söl sa söl söl, sa söl sa sa… Hayır insan yabancı bir dilde öğrenir ve hiç şaşırmaz mı? Burada en enterasan şey, hiç bilmediği bir dilde hiç şaşırmadan, derste bize Türkçe paradille yaptırması oldu, ben şaşırdım o şaşırmadı… söl sa söl söl, sa söl sa sa, şaşırmamasına şaşırmadım değil…
Sonra bize bir sürü egzersiz yaptırdı… Düşünmeden edemedim, ben dünyanın en iyi bateristi olsam ve hiç bilmeyen veya başlangıç seviyesinde olan bir sınıfa eğitim vermekte acaip zorlanırdım. Eğitmenlik budur belkide, Thomas zorlanmadı ve söylediği gibi eğlenerek bütün bir gün boyunca tahtaya yazdıklarını öğretti…
Aklımda kalan paradille ve paradilledille, ve ayak vuruşları teknikleri ve solo, bunları çalıştık bütün gün…
Arada, bizim “woww” yaptığımız arkada oturan çocuk vardı ya hani, dedik ki ona” “Sen doğru sınıfta değilsin” bir kaç konuşma yaptık, ileri seviyeye geçti… Kendisi sonradan öğrendik ki “Evden Uzakta” grubunun bateristiymiş… Bir arada karşılaştık; “Ya ben sizi (ben ve arkadaşımdan bahsediyor) görünce şoka girdim, ne yapıyorsunuz yahu burada?” dedi. Güldük biraz…
Gerçekten ne yapıyorduk burada; olabildiğince eğleniyorduk, dünyanın en iyilerinden bir şeyler öğreniyorduk, ve en önemlisi keyfimize bakıyorduk, aslında kendimizi aşıyorduk ve bunun yanında biraz da bateri çalıyorduk…
Başka bir dünya ile tanıştım, en önemlisi dünyanın en iyi eğitmenlerinden birinden ders aldım…
Bende eğitmenim, bir kaç tio aldım tabi ki, uygulayacağım, öğrencilerim şanslı bence…
Akşam jam session vardı, onu izledim…
Devamı bir sonraki yazım da…
Sevgilerimle,
Işıl Gence