Duygularımızın bedenimizin sağlığı ve bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi tüm dünyadaki bir çok gelenek, öğreti ve aslında bir çok alternatif tıp seçenekleri tarafından kabul edilirken aslında bu konuda yapılmış bir deney sonucu elimizde belgelendirilmiş ve yayınlanmış makalelerde vardır. Gelin birlikte bir bakalım, bu konuda yapılan araştırmalardan elimizde ne gibi sonuçlar var.
1991 yılında, ‘Institude of Heart-Math’ tarafından duygu ve hislerin kaynaklandığı düşününelen -kalbimize- odaklandırdıkları bir dizi araştırma yapılmış ve ”DNA’nın Şekilsel Değişimleri Üzerinde Tutarlı (uygun) Kalp Frekanslarının Yerel ve Mekansız Etkileri” adı altında makalenmiştir. Bu araştırmalar neticesinde, kalbimizi kuşatan ve bedenimizin dışına taşan enerji alanının varlığı kanıtlanmıştır. Kalbin çevrili olduğu enerji alanın çapı yaklaşık 2,5 metre idi. Kanıtlanan bu enerji alanın insan duygularının yaşam özünün kendisi üzerinde ki etkisini test etmeye karar verdiler. DNA’nın izole edilip, onu tutarlı duygu adı verilen güçlü bir his türü ile yüzleştiren deneyler yapmaya başladılar. Bu deneylerin amacı ‘zihnin sessizleştirilmesi, kişinin dikkatininin kalp alanına yönlendirilmesi ve pozitif düşüncelere odaklanması’ gibi çeşitli zihinsel ve duygusal kendi kendini kontrol teknikleri ile eğitilmiş 5 kişiyi kullanarak duyguların ve hislerin DNA’lar üzerinde etkilerini araştırmaktı.
Deneylerden elde edilen sonuçlar oldukça ilgi çekici; DNA, deneklerin duygularına göre kendi şeklini değiştirdi. Denekler minnettarlık, sevgi ve takdir hissettiği zaman, DNA gevşeyerek yanıt verdi ve iplikler yaralanmamıştı. DNA’nın uzunluğu arttı. Denekler öfke, korku, hayal kırıklığı veya stres hissettiğinde, DNA daralarak (sıkışarak) yanıt verdi. DNA kısaldı ve DNA kodlarının kapattı. Denekler tarafından sevgi, neşe, minnettarlık ve kabul hisleri tekrar hissedildiğinde, DNA kodlarının kapanması tersine döndü ve kodlar tekrar açıldı.
Bu araştırmaların devamında beyin ve kalp arasındaki bağlatının bulunduğu ve bu bağlatıyla kalbin beyine hangi hormonları salgılaması gerektirdiğini bildirdirdiği kanıtlandı. Daha sonra, kalbimizin, beyin ve diğer organlarla duygular aracılığı ile iletişime geçtiği kanıtlandı. Hepsi bu kadar değil, araştırmalar derinleştirinde kalbimizden yayılan bu enerji alanının sadece duygularımız tarafından oluşturulmadığını ve gücünü diğer bir önemli kaynaktan, derin bir inançla bağlandığımız ve yön verdiğimiz düşüncelerimizden aldığını buldular.
Kalbimizden yayılan bu enerjinin (EKG) beyinde oluşan elektirik akımından (EGG) 60 kez daha kuvvetli olduğunu kanıtladılar. Hatta kalbin manyetik alanının beyninkinden 5000 kez daha kuvvetli olduğunu da kanıtladılar. Rakamların büyüklüğünden anlayabileceğimiz gibi ‘kalpden istemek’ ‘kalpden inanmak’ deyimlerinin ne kadar önemli olduğunu yapılan bu araştırmalarla artık kabul edebiliriz.
Kalbimiz, inanç ve duygularımız elektromanyetik titreşimlere ve dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet eder. Bu dalgalar bedenimizle sınırlı kalmaz ve bütün çevremize uzanır ve bizi kuşatan her şey ile iletişim halindedir. Kalbimiz bütün inançlarımızı geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline çevirir ve bunu enerji alanına (evren) yayar. İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur.
Burada ‘Rezonans Kanunu’dan biraz bahsetmek istiyorum. Rezonans=Eko, yankı,titreşim demektir. Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbiriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Bedenimizdeki her organ ve hücre dahil olamak üzere dünyadaki bütün nesne ve canlıların hatta objelerin kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bunların bazıları farklı frekansda titreşirken bazıları benzer frekansda titreşir. Tıpkı piyano gibi, piyanonun herhangi bir tuşuna bastığınız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların pes yada tiz olması önemli değildir, uygun frekansda olmaları titreşime geçmeleri için yeterli olacaktır.
Diğer insanlar, olaylar veya nesneler bizimle aynı frekansda ise bizim titreşimize katılırlar. Yani ‘Benzerler birbirini çeker’ veya ‘Üzüm üzüme bakarak karar’ diyebiliriz. Ya da ‘Çekim Yasası’ da denebilir. İçimizdeki ‘negatif titreşim enerjisi’ yani bize huzursuzluk veren hislerin uyanmasına hatta belki sarsıcı olayların yaşantımıza çekilmesine sebep olabilir. Bu açıdan baktığımızda, bilerek veya bilmeyerek yaydığımız titreşimin yani rezonans alanımızın farkında olmak bizim için çok önemlidir.
Kısaca özeltersek, kalbimizden yaydığımız yüksek enerji titreşimi duygu düşünce ve inançlarımızla direk olarak bağlantılı ve DNA’mızı etkiliyor. Ayrıca bedenimiz ve kalbimiz aracılığı ile yaydığımız titreşim bizim rezonans alanımızı belirliyor ve benzer frekanslarla uyum haline geçmemize neden oluyor.
Bakalım, kalbimiziden yaydığımız negatif enerjileri, pozitife doğru değiştirdikçe bizi neler bekliyor olucak …
Sevgilerimle
Işıl Gence